20 Ağustos 2013 Salı



EUCLIDES-DIŞI GEOMETRİLER
Hakan Parlak

Euclides-Dışı Geometrileri açıklamadan önce kısaca Euclides geometrisini bir hatırlamakta yarar olduğunu düşünüyorum. Euclides geometrisi doğru, çember, paralel doğrular, açılar, benzer üçgenler, düzlemler ve benzeri konuları inceleyen ve mükemmelleştirilmiş halini çoğumuzun ortaöğretim boyunca okuduğu geometridir. Belki insan düşüncesine en yakın olduğundan, belki de ilk düşünülen ve ikibin yıl alternatifi bulunamayan, ( aslında bir tek alternatifinin bile olamayacağına inanılan ) bir geometri olduğundan dolayı hala da ortaöğretimin temel derslerinden birisidir Euclides geometrisi. Bu isimle anılmasının sebebi bu geometrinin temellerinin yaklaşık olarak M.Ö. 300 yıllarında İskenderiye de büyük matematikçi Euclides tarafından yazılan ve onüç ciltten oluşan ‘ Elementler' de sistematik olarak işlenmiş olmasıdır. Euclides ‘ Elementler' in başlangıç bölümünde temel ilkeleri oluşturan önermelerin bir listesini vermiştir. Bunlar üç gruptur: Tanımlar, Aksiyomlar ve Postulatlar. Nokta, doğru, düzlem … v.b nin tanımı verildikten sonra Aksiyomlar yani Genel doğrular sıralanmıştır. Bunlar;
Aynı şeye eşit olan şeyler birbirine eşittir.
  1. Eşit olan şeylere eşit şeyler eklendiğinde sonuçlar eşit olur.
  2. Eşit olan şeylerden eşit şeyler çıkarıldığında kalanlar eşittir.
  3. Birbiriyle çakışan şeyler birbirine eşittir
  4. Bütün parçasından büyüktür.
şeklindedir. Bunlardan sonra da Postulatlar yani aksiyomlar gibi ispatsız kabul olunan ama doğruluklarına o zamanki anlayışa göre aksiyomlar kadar kesin gözle bakılmayan temel önermeler sıralanmıştır. Euclides ‘in postulatları şunlardır:
Bir doğru herhangi bir noktadan başka bir noktaya çizilebilir.
  1. Bir doğru parçası doğrusal bir çizgi üzerinde sürekli uzatılabilir.
  2. Bir daireyi herhangi bir merkez ve uzaklıkla belirleyebiliriz.
  3. Tüm dik açılar birbirine eşittir.
  4. Başka iki doğruyu kesen bir doğru bu iki doğruyla aynı tarafta, toplamları iki dik açıdan küçük iç açılar meydana getirirse bu iki doğrunun uzantıları, açıların iki dik açıdan küçük olduğu tarafta kesişirler.
İşte bizim yazımızın kahramanı da bu beşinci postulattır. Beşinci postulat ya da paralellik postulatı diye adlandırılan bu ifade ‘Verilen bir doğruya verilen bir noktadan birden fazla paralel doğru çizilemez' ifadesiyle matematiksel açıdan eşdeğerdir. Matematik tarihinde belki de hiçbir önerme sonuçları bakımından paralellik postulatı kadar etkili olmamıştır. Bu postulat daha baştan kuşkuyla karşılanmış, yüzyıllar boyunca doyuruculuğu tartışma konusu olmuştur.
Euclides'in paralellik postulatı bağımsız mıydı ya da diğer postulatlardan çıkarsanabilir miydi? Bu soru matematikçileri 2000 yıl boyunca uğraştırmıştır. Eski çağda Ptolemy orta çağda Nasıreddin Tusi, 18.yüzyılda da Lambert ve Legendre bunun cevabını bulmaya çalıştı. Tüm bu insanlar postulatı kanıtlamaya çalışmış bu çalışmalarda çok önemli sonuçlar bulmuş ancak asıl hedefleri hep sonuçsuz kalmıştır.
Paralellik postulatının bağımsız bir postulat olduğunu yani seçilebilecek başka bir postulata dayanan yeni geometrilerin de mantıksal olarak olanaklı olabileceğini ilk kestiren Gauss'tur. O zaman tarihler yaklaşık 1817 yi gösteriyor olmalı. Bunu Gauss'un mektuplarından tahmin ediyoruz. Ne var ki Gauss ulaştığı sonuçları açıklama yoluna gitmez bu konudaki düşüncelerini hiçbir zaman yayımlamaz. Daha sonra 1823 de Macar matematikçi Janos Bolyai başka bir postulata dayanan bir geometri kuramının olanaklı olduğunu buldu. Onunda çalışmalarına son şeklini vermesi uzun sürünce, Euclides-dışı geometri düşüncesini ilk gerçekleştiren ve 2000 yıllık geleneğe meydan okuyup düşüncelerini yayımlayan rus matematikçi Nikolai Ivanovitch Lobachevsky olmuştur.
Lobachevsky'nin oluşturduğu yeni geometride beşinci postulatın yerine şu postulat kullanılmıştır. ‘Bir düzlem üzerinde bulunan d doğrusuna, dışındaki A gibi bir noktadan d doğrusuyla kesişmeyen birden fazla doğru çizilebilir.' Lobachevsky'nin ‘imgesel geometri' dediği bu geometriye günümüzde ‘hiperbolik geometri' denmektedir.
Gauss'un, Bolyai'nin ve Lobachevsky'nin birbirinden bağımsız olarak Göttingen, Budapeşte ve Kazan'da ortaya attığı temelleri benzer olan yeni düşüncelerin 2000 yıllık bir kuluçka döneminden sonra aynı dönemde ortaya çıkışı dikkat çekicidir.
Euclides-dışı Geometri adını ilk kullanan ise Gauss'tur. O zamanki yaygın Kantçı felsefe Euclides-dışı geometriyi ciddiye almayı reddettiği için otuz, kırk yıl boyunca matematiğin anlaşılması güç bir alanı olarak kalmıştır.
  Kant'a göre, geometrinin konusu uzay, temel özelliklerini aklımızın yapısına borçluydu; geometrik önermeler bu nedenle zorunlu doğrulardı.  Başka bir deyişle, bir tek geometriye olanak vardı, o da Euclides geometrisiydi. Birçok matematikçinin önceleri görmezden geldiği ve yok saydığı Euclides-dışı geometrinin önemini ilk kavrayan Riemann'dır. Riemann'nın ortaya koyduğu manifoldlar kuramı Euclides-dışı geometriye izin veriyor ve Riemann geometrileri denilen birçok yeni geometri ortaya çıkarıyordu. 1868 yılında da İtalyan matematikçi Beltrami Euclides-dışı geometrilerin kendi içlerinde tutarlılığını ispatlayarak artık bu konuda kalan tüm tereddütleri ortadan kaldırmıştır. Böylece geometride Euclides'in egemenliği matematikte de mutlak doğruluk düşüncesi yıkılmış oluyordu. Doğruluğu zorunlu gibi düşünülen postulatların varsayımdan öte bir şey olmadığı, matematiksel doğrululuğun göreceli olduğu, bir teoremin doğruluğunun dayandığı aksiyom ve postulatların doğruluğuna bağlı olduğu görülmüştür. Başka geometrilerin belirlediği başka uzaylarında olduğu belki de yaşadığımız evrenin de bu uzaylardan birine uyduğu düşünceleri ortaya çıkmıştır.
Yazdıklarıma son vermeden son vermeden şunu belirtmek isterim ki günümüz matematiğinin en önemli konularından biri olan Topoloji en genel geometri olarak diğer tüm geometrileri kapsar. Genellik bakımından topolojiden sonra projektif geometri gelir ve çeşitli özelleştirmelerle diğer geometrilere ( Hiperbolik geometri, küresel,eliptik geometri, ..) ulaşılır. Ve bu yazıda adı geçen kavram ve kişiler de başka, başka yazılara konu olabilecek kadar derin ve değerlidir. Farklı bir zamanda bu konularda yine buluşmak dileğiyle.
4
2391

GEOMETRİ'nin Kısa Tarihi



  

Bilim adamları ve öğretmenler meslek olarak seçtikleri alanın geçmişine yönelik genel kültüre sahipseler  kendilerini daha yetkin hissederler, daha öz güvenli olurlar; araştırma ve öğretimde daha faydalı olacakları gibi gelecekte yapılabilecekleri de daha kolay sezmeğe ve görmeye başlarlar. Bu nedenle konuşmamın ilk kısmını bu konuya ayırdım.  Bilindiği gibi bilim tarihi içinde matematiksel gelişmelerin yeri ve önemi çok büyüktür. Matematiğin orijininde de iki temel alan vardır: ARİTMETİK ve GEOMETRİ. Burada tarih boyunca geometrideki buluş ve gelişmeleri kronolojik bilgilerden bir derleme biçiminde vereceğiz.
İnsanoğlunun dünyada oluşumu M.Ö. 2 000 000 lu yıllar olarak hesaplanmakta ve kabullenilmektedir. İlk insanların uzun asırlar, hatta uzun milleniumlar boyunca çok ilkel bir yaşam sürdürdükleri bilinmektedir. Ancak M.Ö 50 000 li yıllarda sayma belirtilerine rastlanmış izleyen milleniumlar içinde (M.Ö. 25 000 li yıllar) taşlara işlenmiş primitif geometrik şekiller tespit edilmiştir. (Bu dönemin tarihte Kaba Taş Çağı olduğunu hatırlayalım!). Daha sonra tarım sayesinde yerleşik yaşam yaygınlaşıyor, Maden Çağında (M.Ö. 4000 li yıllar) ilerleme ve medenileşme sürüyor. Gerçek gelişme yazının ve rakamların icadı (Mezapotamya da M.Ö. 3000 ler) ile oluyor. Mezapotamya da SÜMERLER, onları izleyen BABİL ve AKADLAR (M.Ö. 3500-2000 periyodunda) geometri adına şunları biliyorlardı:
Üçgen ve çokgenlerin ALANLARININ hesaplanması
Pisagor Teoremi (M.Ö. 1600-1900 arasında yazılan Plimpton tabletinde Pisagor üçlülerini kapsayan tablolar var. İspata rastlanmasa bile Pisagordan en az bin yıl önce bu teoremi biliyorlardı.)
Bir çok basit geometrik cismin hacmini veren formüller
Kesik kare piramidin hacmini veren formül
"Çapı gören çevre açı diktir" teoremi (Bu ifade de Thales Teoremi diye bilinir. Oysa Thales'den yaklaşık 1000 yıl önce biliniyor).
Ne Mezapotamyalılar ne de biraz sonra söz edeceğimiz eski Mısırlılar AÇININ ÖLÇÜLMESİNİ tam olarak geliştiremediler. Ancak yapı kirişlerinin eğimi hesabında KOTANJANTA benzer bir kavram geliştirmişlerdi. π yerine yaklaşık değerler kullanılıyordu.
Geometrinin orijinin Mısır olduğuna ilişkin yaygın fakat YANLIŞ bir kanaat (ve birçok kaynak!) vardır. Oysa Mısırdaki matematiksel gelişmeler, Mezapotamyadakileri yaklaşık 500 yıl sonradan izlemiştir. (Bu yanlış bilginin kaynağı Mezapotamyadaki BABİL TABLETLERİNİN şifrelerinin çok geç, ancak 130 yıl önce çözülmeye başlamasıdır). Mısırlılar bu kavramlar dışında
GEOMETRİK EŞLİK kavramını kullandılar
M.Ö. 2800 lerde BÜYÜK PİRAMİDİ inşa ettiler [kare piramidi, (taban çevresi/yükseklik)≈2π, Güneş ışınlarının hareketine göre şifreli iç yapısı gibi önemli özellikleri var].
İnsanoğlu yazının icadından hemen sonra tekerleği icat edince (M.Ö. 3000) ulaşım ve ticarette ulaşılan kolaylıkların sağladığı gelişmeler sayesinde π sayının varlığı ile karşılaştı. Çember, daire, kare, silindir gibi basit geometrik şekillerle ilgili olan bu harika sayı tamamen geometri orjinlidir. (r yarıçaplı çember için, π=çevre/2r=alan/r nin karesi). Π üzerinde Mezapotamyalılar, Mısırlılar, Çinliler, Hintliler, Helenler, ve hatta 1600 lü yıllardan itibaren bir çok büyük matematikçi uğraşmışlardır. İrrasyonelliği 1767 J. F. Lambert tarafından ve transandant bir sayı olduğu çok sonraları (1882 de Alman matematikçi F. Lindemann tarafından) ispatlanmıştır.
   Geometrideki gelişmeler, daha sonra Batı Anadolu da devam etmektedir. Grek genişlemesi ile Mısır ve Mezapotamyadan öğrenilen bilgiler Miletli Tales (M.Ö. 595) ve hemşerisi Pisagor (M.Ö. 540) tarafından işlenmiş ve geliştirilmiştir. Tales ve Pisagor'un DEDAKTİF GEOMETRİ çalışmalarından hiçbir belge bugüne ulaşmamıştır. Ancak özellikle Pisagor öğrendiklerini ve bildiklerini bir çeşit okul kurarak skolarlarına aktarmıştır. Bu dönemde İSPATLI GEOMETRİye geçilmiştir. Daha sonra gelişmeler, Trakya, Mora yarımadası ve İtalya'ya yaygınlaştı. Cetvel ve Pergel yardımıyla;
Bir çemberinin alanına eşit alanlı kare çizmek
Açıyı üçe bölmek
Küpün hacmini iki katına büyütmek
gibi klasik problemler ve benzerleri bu dönemde (M.Ö. 4. asırda) çalışılmıştır. (bu problemlerin izleyen asırda cebirsel eğriler yardımıyla çözüldüğü biliniyor). Geometri o kadar önem kazanmıştı ki geometriye doğrudan hiçbir katkısı olmayan Plato kurduğu okulun kapısına BURAYA GEOMETRİ BİLMEYEN GİREMEZ yazısını koydurdu. Sonra Eudemus (M.Ö. 335) GEOMETRİ TARİHİni yazdı, Aristeaus (M.Ö. 320) KONİKLER konusunu ayrıntılı inceledi.
   M.Ö. 323 de Büyük İskender'in ölümü ile üçe parçalanan Roma İmparatorluğunun Mısır kesiminde I. Ptolemi döneminde bilimin yeniden şahlanmasını sağlayan gelişmeler oldu. İskenderiye'de tamamen serbest eğitim veren okullar kuruldu. Öklid M.Ö. 300 lerde ELEMENTLER adlı eserleri yazdı. Bu eserler üzerine çok şey söylenebilir. Bugün bile ilköğretim ve liselerimizde okutulan bilgilerimizin hemen hemen tamamı bu eserlerde vardır. Tales, Pisagor ve Pisagoryanlarca ispat edilmiş geometrik ifadeler bu dönemde mükemmelleştirildi. Plato okulundan yetiştiği sanılan ve iyi bir yazar olan Öklid'in adı bu eserlerle yaşamaktadır. Daha sonra M.Ö. 140 da Hiperkus, ilk düzenli TRİGONOMETRİ eserini yazdı, Heron birinci yüzyılda bazı formüller geliştirdi ve geometriye dayalı birçok icatlar yaptı. Pappus M.S. 320 de Pappus teoremini de kapsayan KOLEKSİYONU yazdı. (Pappus teoremi altıgenlerle ilgili bir özellik olarak ispatlanıyor, ama bugün Projektif geometride önemli bir role sahip bir aksiyom olarak bile kullanılmaktadır).
1143 yılında ELEMENTLERin batı dillerine çevrildiği ve izleyen dönemlerde yavaş yavaş okullarda sistematik olarak okutulduğu görülüyor. 1635 de Cavalieri GEOMETRİ adlı eserini yayınlıyor, 1637 de Descartes ANALİTİK GEOMETRİyi keşfediyor. 1639 ve 1640 da sırayla Desargues ve Pascal bugün kendi adlarıyla bilinen teoremlerini de kapsayan eserlerini yayınlıyorlar. 1678 de Ceva TEOREMİnin ispatı veriliyor.
1670 de HİPERBOLİK GEOMETRİNİN ortaya atılışı, 1794 de Legendre'nin GEOMETRİNİN ELEMANLARI, 1801 de Gauss'un PARALELLİK kavramı üzerine çalışmaları, 1826 da Poncale ve Plucker'in geometride DUALLİK İLKESİ, 1827 de Mobius, Plucker ve Feurbach'ın HOMOGEN KOORDİNATLARI işleyişleri gerçekleşiyor.
1822 de Poncale'nin bugün kendi adıyla anılan teoremlerinide kapsayan DENEMELER adlı eseri yayınladı. Kazan üniversitesinden Lobacevski'nin 1829 da yayınlanan çalışmaları ve bu konuda daha önce aynı sonuçlara ulaştığı ve ispatlar anlaşılan Macar Bolyai'nin çalışmaları ile ÇOK PARALELLİ (=hiperbolik) GEOMETRİLERİN VARLIĞI görüldü.
1843 de 4-boyutlu uzayın vektör cebri ile ilgili olarak Hamilton KUATERNİYONLARI keşfedildi ki bu kavram bugün en ilginç ve somut (Dezargsel fakat Pappussel olmayan) projektif düzlemlerden birini inşa etmekte kullanılmaktadır.
Daha sonraki yıllarda ses getiren eserler olarak 1847 de Von staudt'un GEOMETRİ DER LAGE'si, 1854 de Riemann'ın HABITATIONSCHRIFT'i, 1872 de Klein'in yayınları ve son olarak 1889 da Hilbert'in GRUNDLAGEN DER GEOMETRİ'si görülüyor. Bu son eser çok önemlidir onun üzerine daha sonra konuşulacaktır.
Düzenli geometrik şekiller tarihsel olarak nerelerde görülmektedir sorusunu yanıtlayarak bu kısmı bitirelim: Gelişme ve medenileşmeye başlayan toplumlarda ilk düzgün geometrik şekiller, sırayla, tarla ve bağlar gibi bölünerek işlenen arazi parçalarında; tapınaklar, sinagoglar, katedral-kilise ve cami gibi toplu ibadet yerlerinde; su kanalları, köprüler, kervansaraylar gibi ulaşımla ilgili yapılarda; han, kral, padişah ve imparator sarayları, Türbeler, Firavun Mezarları ve şehir surları gibi yapılarda; ve günümüzde her türlü mimari eser ve çok sayıda modern teknik araçlarda görülmektedir.
Öklid Dışı (non-Euclidean@Öklidyen Olmayan) Geometriler
Kısalığı sağlamak için izleyen iki kısımda sadece düzlem geometri üzerinde durulacaktır. Öklid düzlemi yada kısaca düzlem denilince, herkesin anlayacağı bir dille söylersek, her doğrultuda sınırsız uzayan düz pürüzsüz yüzey kastedilir. Noktalar ve doğrulardan oluşan düzlemde nokta ve doğrularla ilgili bazı ifadelerin geçerlilikleri ispata gerek duyulmadan kabul edilirler. AKSİYOM denilen ve doğal olarak sağlandığı varsayılan bu ifadelerin ispatı (aşikar olduğundan) mümkün değildir. Geometri de kabullanilen aksiyomların SONUÇLARI incelenir. Öklid Düzleminin Aksiyomları EK-1 de verildiği gibidir.
   Zaman içinde Öklid'in V. POSTULAT'ı Playfair aksiyomu adıyla daha kısa ve özlü olrak;düzlemde bir doğruya dışında verilen bir noktadan geçen bir tek paralel doğru çizilebilir biçiminde ifade edilmiştir. Öklid dönemi ve öncesinde, bu ifadeye "kesin olarak geçerli" denilemediği, yani şüphe edildiği, içindir ki aksiyom olarak değil, postulat olarak ifade edilmiştir. Gerçekten de GAUSS da dahil bir çok büyük matematikçiler bu ifadeyi ispatlamaya çalışmışlardır. Ancak 1820 lerin sonunda Bolyai ve Lobacevski V. Postulatın diğer aksiyomların sonucu olmadığını; bu postulat dışındaki bazı Öklid Aksiyomlarıyla birlikte
H:Bir doğruya dışında verilen bir noktadan geçen iki (yada daha çok sayıda) paralel doğru çizilebilir
ifadesi alınarak yeni bir geometri oluşturulabileceğini gösterdiler. Böylece hiperbolik geometri, dolayısıyla ÖKLİD DIŞI GEOMETRİ kavramı ortaya çıktı. Öklid aksiyomlarını sağlayan bir tek düzlem varken Bolyai-Lobacevski aksiyomlarını gerçekleştiren bir çok reel model geliştirilmiştir. Bunların bir kaçını belirtelim:
Taksi Düzlemi
Klein Modeli
Maksimum Düzlem Modeli
Poincare Üst Yarı Düzlem Modeli
Poincare disk Modeli
......
Gaussve Riemann'ın çalışmaları ile hiperbolik geometrideki gelişmeleri değerlendirerek
P : Farklı iki doğru bir tek noktada kesişir
ifadesini ve bazı Öklid aksiyomları ele alınarak PROJEKTİF GEOMETRİ (ve genelde Eliptik Geometri) geliştirildi. Üstelik, sonsuz çoklukta projektif düzlem bulundu. Bugüne kadar bu konuda milyonlarca araştırma (makale), yüzlerce kitap yazıldı ve hala çözülmeyi bekleyen çok sayıda önemli problemler vardır. Böylece V. Postulat, H ve P nin hepsinin ayrı ayrı geçerli olduğu geometriler ortaya çıktı.
Öklid'in elementlerindeki aksiyomlarda var olan bazı belirsizlikler ve eksiklikler, uzun yıllar boyunca bilinmesine karşın, aynen kullanılmışlardır. Ancak Hilbert 1889 da çağının bilgileriyle Öklid düzlemin aksiyomlarını yeniden düzenlemiştir. GRUNDLAGEN DER GEOMETRİ adlı eserdeki bu aksiyom sistemi EK-2 de verilmiştir.
Artık Öklid düzlemi için, tüm matematik dünyasınca "mükemmel" olarak değerlendirilen bu aksiyom sistemi (Hilbert Düzenlemesi) geçerlidir denilebilir. Ancak 20. yüzyılda çağdaş matematik bilgileri göz önüne alınarak daha kısa ve daha rafine bir aksiyom sistemi oluşturulmuştur. F. Krause'nin TAXICAB GEOMETRY adlı kitabından aldığım ve son zamanlarda Öklid düzlem geometrisi (SMSG geometrisi dahil) işleyen birçok eser de kullanılan Birkhoff'un METRİK AKSİYOMLARININ bir modifikasyonu olan bu aksiyom sistemi EK-3 de verilmiştir.
Bu aksiyom sistemlerinin karlılaştırılmasını ilgilenenlere bırakarak konumuzu biraz değiştirelim.
3. Öklid Dışı Geometri Anlayışında Değişiklik
Tarihsel olarak, paralellik aksiyomunu sağlamayan her Geometri Öklid dışı bir geometri olarak bilinmektedir. Fakat artık Hilbert (veya eş anlamlı olarak Birkhoff) tarafından verilen aksiyomlardan "en az birini sağlamayan bir geometri Öklidyen olmayan bir geometridir" anlayışı yerleşmiş bulunmaktadır. Örneğin, Taksi geometri, KRAUSE düzenlemesindeki paralellik aksiyomu dahil 12 aksiyomun hepsini sağlayan fakat sadece KAK:(Üçgenlerde Eşlik) Aksiyomunu sağlamayan bir geometridir. Dolayısıyla Öklidyen olmayan geometriler spektrumu oldukça büyük hale gelmiştir. Bu konuda daha başka örnekler, projektif, hiperbolik veya metrik geometrilerden kolaylıkla hemen verilebilir.
Geometri ve Öklid Dışı Geometrilerin Öğretimdeki Yeri ve Önemi
Olayların algılanmasında resim, fotoğraf, grafik gibi şekillerin önemi yadsınamaz. Bir anlamda şekil bilgisi de demek olan geometri matematik öğretiminde yerine hiçbir şey konulamayacak seçkin bir role ve öneme sahiptir. Okuttuğum bir çok derste öğrencilerime şunu tekrar tekrar söylüyorum: Matematikte hiçbir kavram yoktur ki uygun bir şekille anlatılamasın. Eğer bir konuyu iyi biliyorsanız onu uygun bir şekille açıklayabilirsiniz. Şekille açıklayamadığınız yani, geometrik yorumunu yapamadığınız bir konuyu iyi bilmiyorsunuz demektir. Dilerseniz bana bu konuda herhangi bir matematik kavramını sorabilir ve geometrik açıklama isteyebilirsiniz! Bu sebebledir ki son yirmi beş yıldaki tüm derslerimde anlattığım her konuda temsili şekiller çizmeği alışkanlık haline getirdim. Çünkü görmek anlamayı kolaylaştırır (İngilizce'de "anlıyorum" anlamında da "görüyorum" ifadesinin sıkça kullanılması boşuna değil!). Ülkemizde ilk ve orta öğretimde (hatta birkaçı hariç üniversitelerimizde) Öklid geometrisi ve onun uzantıları olan afin uzaylar ve differensiyel geometri konuları incelenir. Öklid dışı geometrilerin de sadece varlığından bir kaç cümle ile söz edilir. Oysa benzerlik, farklılık, aykırılık ve zıtlığın öğretimdeki büyük rolü inkar edilemez. Çünkü kötüyü bilmeden iyiyi, çirkini bilmeden güzeli, kısa kavramını belirlemeden uzun kavramını anlamlandıramazsınız. Yine birbirine çok benzeyen iki şeyi ayırabilmek için farklılıklarını ortaya koymak gerekir. Gelelim Öklid dışı geometrilere. Kanatimce Öklid dışı geometrilerin sadece varlığından söz edip bırakmak oldukça sakıncalıdır. Nitekim, ABD ve bazı uzak doğu ülkelerinde orta öğretim programları Öklid dışı geometrilerden bazı örneklemelerle -basitleştirilerek- donatılmaktadır. Öğretmen yetiştiren öğretim kurumlarında Öklid dışı geometriler ve Elementer projektif geometri mutlaka okutulmaktadır. 1980 öncesi yıllarda "Eğitim Enstitüsü" adı altında öğretim yapan okulların programlarında elemanter projektif geometri dersi vardı ama okutacak öğretmen yoktu. Bugün ilk ve orta öğretimde görev yapan öğretmenlerimizin yüzde doksan dokuzunun yukarıda saydığım konularda yetersiz ve donatımsız olduğu bir gerçektir. Bunun sebebi öğretmenlerimiz değil fakat yeterli kadrolara sahip olmayan yüksek öğretim kurumlarımız ve bizleriz. Konuşmacınız bunun bilincine ancak ellili yaşlarında ulaşmıştır ve bu boşluk ve eksikliği kendi çapında gidermek için bazı gayretler içindedir. Şu anki tebliğ de bu düşüncenin eseridir.
   Burada şu sorular sorulabilir: Öklid dışı geometrilerin orta öğretimle ilgisi nedir? Bunlar hangi kapsamda ve nasıl anlatılabilir? Mevcut eksiklikler nasıl giderilir?
   Soruların kısa cevabı kanaatimce şöyle özetlenebilir:
Son sorudan başlarsak, eksikliklerin giderilmesi için öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarında Öklid geometrisi ve Öklidyen olmayan geometrilerin okutulması gerekir.
Son elli yılda artık EK-3 de sunulan (Metrik yaklaşımlı) aksiyom sistemi kullanılmaktadır. Oysa gerek taksi geometri, gerek maksimum metriği ile geliştirilen geometride Öklid düzlemi ile aynı nokta ve doğru kümeleri kullanılmakta, açılar da aynı yolla ölçülebilmektedir. Bunların her ikiside 13 aksiyomdan 12 tanesini sağlamakta sadece Kenar-Açı-Kenar (KAK) aksiyomununda aykırılık göstermektedir. Sonuç olarak KAK aksiyomunun da Öklidyen geometri için kritik ve belirleyici aksiyom olduğu görülmektedir. Buradaki önemli husus, Öklidyen geometride birçok başka kavramlarıda belirlemekte ve tanımlamakta kullanılan UZAKLIK kavramının tanımından ortaya çıktığının öğretici tarafından iyi bilinmesidir. O, öğrenciye pedagojik nedenlerle bu yeni modelleri tamamen veremese bile kendince örnekler düzenleyebilir. Aşağıdaki konular orta öğretimde basitleştirilerek örneklerle öğrenciye verilebilir:
Düzlem Taksi geometrisi tanıtılır, modern yaşamdaki çok sayıdaki uygulamaları verilir. Öklidyen düzlem geometrinin 13 aksiyomundan 12 tanesini sağladığı fakat sadece KAK aksiyomunun sağlanmadığı -aşağıdakine benzer bir örnekle- gösterilebilir.
Öklid geometrisinde "C, A ile B arasında Ûd(A,C)+d(B,C)=d(A,B)" arada olma aksiyomu bir çok metrik geometride gerli değildir. Örneğin; (1,-1)


"arada olma" yı daha belirlemek için metrik yaklaşımda "C, A ile B arasında ve CÎÛd(A,C)+d(B,C)=d(A,B)" biçiminde geliştirilmiştir.
Öklid düzleminin istenilen kadar büyük yarıçaplı fakat gerektiğinde sınırlı bir bölgede yaşam uygulaması mümkün kılan Klein Modeli tanıtılarak Öklid dışı geometri kolayca anlatılabilir. 


 - Bu modelde paralellik nasıl tanımlanır?
- Paralel olmayan ve kesişmeyen doğrular var mı?
- Paralellik aksiyomu dışındaki aksiyomlar sağlanır mı?
gibi sorulara cevap aranabilir.
Poincare'nin yarı düzlem hiperbolik geometrisi tanıtılır. Paralellik aksiyomunun sağlanmadığı, üçgenin iç açıları toplamının 180 den küçük olduğu kolaylıkla gösterilebilir.
KAYNAKLAR
1.      W. W.  R. Ball, Ashort Account of the History of Mathematics Dover Pub, Inc., New York.
2.      C. B. Boyer, A History of Mathematics, John Wiley&Sous, New York (1968).
3.      S. R. Clemens, Non-Euclidean Distance, Mathematics Teacher, ? , 595-600 (1971).
4.      D. Hilbert, Foundations of Geometry (Grundlagen Der Geometri nin İngilizce Tercümesi), Open Court Pub. Comp. (1950).
5.      R. Kaya, Projektif Geometri, Anadolu Üniversitesi yayını (1992).
6.      F. Krause, Taxicab Geometry, An adventure in Non-Euclidean Geometry, Dover Pub., Inc. New York (1975).
7.      G. E. Martin, Foundations of Geometry and the Non-Euclidean Plane
8.      R. S. Millman-G. D. Parker, Geometry, A Metric Approach with Models, Springer Verlag, Berlin (1991).
9.      School Mathematics Study Group, Geometry, Pasedena, California.
10.  S. Stahl, The Poincare Half-Plane, Jones and Barlett Pub., Boston.
 

EK-1: ÖKLİD AKSİYOMU ve POSTULATLARI

     Öklid ELEMENTLER adlı 13 kitaptan oluşan eserlerinden ilk 4 tanesinde düzlem geometriyi incelemektedir.Öklidyen geometrinin aksiyom ve postulat adıyla anılan iki tür varsayımı vardır, ve bu iki kavram arasındaki FARK daima soru ve tartışma konusu olmuştur. Greekçe' den alınan axioma ( önemli, değerli, yakışır, uygun) sözcüğü tamamen aşikar, doğruluğundan şüphe olmayan ifade anlamında kullanılırken; postulat sözcüğü doğru olduğu kabul edilebilen ifade yada başka bir deyimle doğruluğu çok aşikar olmayan fakat geçerli olduğu varsayılan ifade anlamında kullanılmıştır. Bugün matematikte böyle ifadeler arasında ayırım yapmaksızın hepsi aksiyom olarak, temel ön kabuller olarak, alınmaktadır. Öklid aksiyom ve postulatlarını tam yansıtmak için onları orijinaline uygun ingilizce ifadeleriyle vermeği tercih ediyorum:

AKSİYOMLAR

[1] Things which are equal to the same thing are also equal to one another.
[2] If equals added to equals, the whole are equal.
[3] If equals be subtracted from equals, the remainders are equal.
[4] Things which coincide with one another are equal to one another.
[5] The whole is greather than the part.

 POSTULATLAR

[1] To draw a line from any point to any point.
[2] To produce a finite straight line continuously in a straight line.
[3] To describe a circle with a circle with any center and distance.
[4] That all right angles are equal to one another.
[5] That, if a straight lines make the interior angles on the same side less than two right angles, the two straight lines, if produced indefinitely, meet on that side of which are the angles less than the two right angles.

Not: Öklid aksiyom ve postulatlarında görülebilen eksiklik ve muğlaklıkların bir çoğu, yine önceden verilen 23 tanımla kısmen takviye edilerek tamamlanmaya çalışılmıştır.
KAYNAK: "Euclid's Elements, book I." olarak internetten bakılabilir.

EK-2:ÖKLİDYEN DÜZLEM AKSİYOMLARININ
           D.Hilbert TARAFINDAN YENİDEN DÜZENLENMİŞİ

I - KONUM (Connection or Incidence) AKSİYOMLARI

[1]Birbirinden farklı iki nokta üzerinde en az bir doğru vardır. (Farklı iki noktadan en az bir doğru geçer).
[2] Birbirinden farklı iki nokta üzerinde en çok bir doğru vardır. (Farklı iki noktadan en çok bir doğru geçer).
[3] Her doğru üzerinde en az iki nokta, ve dışında en az bir nokta vardır.

II - ARA (Order) AKSİYOMLARI

[APB], P  noktasının Aile Barasında olduğunu göstermek üzere:
[1] [APB] ise  A, P, Bnoktaları farklı olup doğrudaştır ve [BPA] dır.
[2] Farklı ve doğrudaş olan üç noktadan ancak birisi öteki ikisi arasındadır.
[3] Ave Bbir ldoğrusu üzerinde farklı iki nokta ise, lüzerinde [ABP] olacak biçimde en az bir Pnoktası vardır.
[4] (PASCH aksiyomu) A, B, C doğrudaş olmayan üç nokta ise ve ABC düzleminin, A, B, C nin hiçbirinden geçmeyen bir l doğrusu (BC), (CA), (AB) açık doğru parçalarından birini keserse, öteki ikisinden bir tekini de keser.
III - EŞLİK (Congruence) AKSİYOMLARI
[1] [AB]bir doğru parçası, ve [A´P  herhangi bir ışın ise, bir ucu A´ de, öteki ucu ışın üzerinde olan ve [AB] ye eş bulunan bir tek [A´B´] doğru parçası vardır.
[2] Doğru parçaları için eşlik bağıntısı geçişkendir, yani
[3] [APB]ve [A´P´B´]için
.
[pq], p ve q ışınlarının oluşturduğu açıyı;
[prq], [pq] açısının bir iç noktası R iken r = [OR ışınının p ile q nun arasında kaldığını;
[lP, düzlemde l doğrusu ile birlikte, l nin dışındaki P noktasını üzerinde bulunduran yarı düzlemi (düzlem-ışın) göstermek üzere:

[4] [hk] bir açı, ve [lP hrhangi bir kenarı l üzerinde, öteki kenarı düzlem-ışın üzerinde olan ve [hk] ye eş bulunan bir tek [h´k´] açısı vardır.
[5] Açılar için eşlik bağıntısı geçişkendir, yani
.
[6] [hrk], [h´r´k´] için
.
Üçgenlerde eşliğin KAK tanımı:Aralarında  gibi bir eşleme kurulmuş olan iki üçgende karşılıklı ikişer kenar  birbirine eş ise ve ayrıca bu kenarlar arasındaki açılar da eş ise bu iki üçgene eş üçgenler denir.
[7] Birbirine eş olan iki üçgende karşılıklı taban açıları eştir.

IV - ÖKLİD PARALELLİK (Parallel) AKSİYOMU

Başka iki doğruyu kesen bir doğru, bu iki doğru ile aynı tarafta, toplamları  den küçük açılar oluşturursa, iki doğru bu açıların bulunduğu tarafta kesişirler.

V - SÜREKLİLİK (Continuity) AKSİYOMLARI

[1] (ARCHIMEDES veya CANTOR aksiyomu)   bir l doğrusu üzerinde içiçe doğru parçaları ise, l üzerinde, kendisine göre, bütün  ler aynı tarafta ve bütün  ler ters tarafta olacak biçimde bir P noktası vardır.
[2]  (Tamlık Aksiyomu) Nokta, doğru (ve düzlemlerin) oluşturduğu sisteme, bu beş grup aksiyomun hepsine uyan yeni bir geometri oluşturacak şekilde başka elemanlar eklemek mümkün değildir. Başka bir deyimle, geometrinin elemanları, beş aksiyom grubu sağlandığı sürece, şüphe kabul etmeyen bir sistem oluşturur.
  KAYNAKLAR 1- David Hilbert, Foundations of Geometry, Open Court Pub. C., 1950.
2- Hüseyin Demir, Öklid Geometrisi, ODTÜ, 1987.
  

EK-3: ÖKLİDYEN DÜZLEM GEOMETERİ AKSİYOMLARI
                 (METRİK YAKLAŞIM)

"Öklidyen düzlem geometri";
-         P; noktalar kümesi,
-         L; P nin alt kümelerinin bir ailesi olan doğrular,
-         m; açı ölçme fonksiyonu,
-         ; uzaklık fonksiyonu,
olmak üzere aşağıda verilen onüç aksiyomu sağlayan [P,L, ,m] matematiksel sistem olarak düşünülebilir. ( Bu onüç aksiyom antik çağda Öklid tarafından bulunan modern bir aksiyomlar kümesinin, bugün indirgenmiş son şeklidir).

İlk iki aksiyom üzerinde olma aksiyomları olarak bilinir.

[1] Verilen iki noktayı içeren bir tek doğru vardır.
[2] Her doğru en az iki nokta içerir. Pkümesi doğrusal olmayan en az üç nokta içerir.

Bunları izleyen dört aksiyom uzaklık fonksiyonunun pozitif tanımlı, simetrikve üçgen  
eşitsizliğini sağladığını gösterir. Ayrıca cetvel aksiyomudenilen aksiyom sağlanır.
Detaylı olarak,   için bu dört aksiyom aşağıdaki gibidir.
[3] Her sıralı (A,B) nokta çifti için (A,B) sayısını belirtir. Ayrıca (A,B)=0 olması için gerek ve yeter koşul A=Bolmasıdır.
[4] (A,B)= (B,A) dir.
[5] (A,B)+ (B,C)> (A,C) dir.
[6] Verilen bir Ldoğrusu fL:L!Rbire-bir ve örten fonksiyonu vardır öyleki Lüzerindeki tüm A, Bnoktaları için;
|fL(A) - fL(B)|= (A,B)
olur.

Şimdiki aksiyom düzlem ayırmaaksiyomudur.

[7] Verilen bir Ldoğrusu için Pnin H1 veH2 gibi yarı düzlem olarak adlandırılan iki alt kümesi vardır öyleki,
     (i)  H1 veH2 konvekstir;
     (ii) H1 [H2  = P- L(Pden Lnin atılmışı demektir);
     (iii) A2H1 ve B2H2 ise L¹ Æ.
olur.

Şimdi vereceğimiz dört açı-ölçmeaksiyomu bir bütün oluşturur.

[8] m, her bir açı için 0 ile 180 arasında değişen bir reel sayı değeri ile belirtir.
[9] Hyarı düzleminin kenarı üzerinde bir  ışını ve 0 ile 180 arasında herhangi bir rreel sayısı verilsin. Bu durumda P2Holmak üzere mÐPAB = rolacak şekilde bir tek ışını vardır.
[10] Eğer Dnoktası ÐABCnin iç bölgesinde ise
mÐABD+ mÐDBC= mÐABC
dir.
[11] Eğer Bnoktası, Aile Carasında ve DÏ   ise,
mÐABD+mÐDBC= 180
dir.
Sıradaki aksiyom [P,L, ,m] sisteminin kenar - açı - kenaraksiyomudur.

[12] İki üçgenin köşe noktaları arasında bire-bir bir eşleme verilsin. Eğer birinci üçgenin iki kenarı ve aralarındaki açı, ikinci üçgenin karşılık gelen kenarlarına ve açıya eş ise bu eşleme bir eşlik (çakışma)dir.
Son aksiyom [P,L, ,m] sisteminin ünlü paralellikaksiyomudur.
[13] Ldoğrusunun dışında bir Pnoktası verilsin. Bu durumda Pnoktasından geçen ve Ldoğrusuna paralel olan bir tek doğru vardır.

KAYNAK  E. F. Krause, Taxicab Geometry, Dover Pub. Comp., New York (1975).
  
Matematikçiler derneği Bilim Köşesi /Yazar=Prof. Dr. Rüstem KAYA -2004

 
Hiperbolik Geometri Hakkında Bilgi
Hiperbolik geometri Öklid geometrisinden bir belitle ayrılır Öklit’in paralellik belitinin tersini doğru olarak kabul eden geometride bir doğrunun dışındaki bir noktadan birden çok (sonsuz) tane paralel doğru geçebilir Ayrıca bir üçgenin iç açıları toplamı her zaman iki tane dik açıdan küçüktür
Konu başlıklar
Tarih
Hiperbolik geometri alanındaki ilk araştırmacılar paralellik beliti çevresinde bir tutarsızlık bulmaya çalışanlardan oluşuyordu: Proclus, Ömer HayyamNasir al-Din al-Tusi, ve sonradan Giovanni Gerolamo Saccheri , John Wallis, Lambert, ve Legendre On dokuzuncu yüzyılda János Bolyai ve
Nikolai Ivanovich Lobachevsky’ın çalışmaları çok etkili oldu, öyle ki Hiperbolik Geometri’nin bazı parçaları onların isimleriyle anılıyor Karl Friedrich Gauss da bu alanda çalıştı, ancak çalışmalarını gizli tuttu Sonrasında Eugenio Beltrami modeller sağladı, ve bu modelleri kullanarak eğer Öklid Geometrisi tutarlıysa hiperbolik geometrinin de tutarlı olduğunu kanıtladı
Hiperbolik Geometride (hiperboloit geometrisi -saddle geometry- ya da Lobachevskian geometrisi olarak da adlandırılır)paralellik terimi yalnızca hiperbolik düzlemde kesişmeyen ancak çemberde sonsuzda kesişecek olan bir doğru çiftini anlatmak için kullanılır Eğer bu doğru çifti ne hiperbolik düzlemde ne de çemberde sonsuzda kesişirse (yani her iki durumda da kesişmezse) aşırıparalel olarak adlandırılırlar Hiperbolik düzlemin dikkate değer bir özelliği her aşırıparalel doğru çifti için iki doğru için ortak olan yalnızca bir tek bir dikme çizilebilir (Bkz aşırıparalel teorisi)
Hiperbolik geometrinin Öklid Geomertisine yabancı olan pek çok özelliği vardır, ve tüm bu farklılıklar hiperbolik belitinin bir sonucu olarak karşımıza çıkar
Modeller
Bu geometri, öklit uzayının bir altuzayı olarak düşünülebilir Bu durumda hiperbolik geometri aslında çift yanaklı bir hiperboloitin bir yanağının yüzeyindeki geometri olarak alınabilir Bu çanak yüzeyini bir düzleme izdüşümleyerek çeşitli modeller oluşturulabilir
Klein-Beltrami Modeli
Eğer dik izdüşüm yapılırsa Klein-Beltrami modeli elde edilir Bu modelde hiperbolik düzlem bir dairenin içindeki Öklitçi noktalardan oluşur ve “doğrular” sınır çemberin kirişleridir Çemberin üzerindeki noktalar geometriye dahil olmayacağından burada kesişen iki kiriş aslında paralel olacaktır, bu kirişlere yakınsak paralel doğru denir Eğer tamamen ayrık iki kiriş ise sadece paralel ya da bazen paralel ötesi doğrular denir
Poincaré Disk Modeli
Eğer hiperboloide stereografik izdüşüm uygulanırsa bu sefer oluşturulan modele Poincaré disk modeli denir Burada geometri yine bir çemberin içinde kalan noktalardan oluşacaktır ancak doğrular bu çembere dik olan çember yayları olacaktır Bu izdüşümün en önemli özelliği açıları ve çemberleri korumasıdır Bu modelin analitik geometrisi için Hilbert, uçlar aritmetiğini geliştirmiştir
Poincaré Yarı-Düzlem Modeli
Eğer hiperboloit XY düzlemine dik olan bir düzleme izdüşümlenirse, oluşan model Poincaré yarı-düzlem modelidir Bu modelde hiperboloit düzlemin belli bir doğrusunun yarattığı bir yarısındaki noktalara eşlenmiştir ve doğrular bu ayıran doğruya dik olan ya öklitçi ışınlardır ya da çember yaylarıdır
Herkesin bildiği gibi, bizlere de eğitimimiz boyunca öğretilen geometri, Euclid’ in ortaya koyduğu bu düzlem geometridir. Bu geometride anlatılan postulatlar hep iki boyutlu bir düzlem üzerinde tanımlanır.
Euclide’in postülatları şunlardır:a) İki nokta bir doğruyu anlatır. b) Bir doğrudan bir doğru parçası elde edilebilir. c) Bir dâire bir merkez ile yarıçapı ile anlatılabilr. d) Bir dik açı bütünleyenine eşittir. e) Bir doğruya dışındaki bir noktadan ancak bir paralel doğru çizilebilir.
Düzlem geometride, geometri uzayı iki boyutlu bir düzlemdir demiştik. Euclid düzlem geometrisinde temel elemanlar noktalar ile doğrulardır. Teoremler, matematik aksiyomlardan yapılan çizimlerden sonuç elde edilmesi biçimindedir. Euclide geometrinin en iyi bilinen teoremi, Osmanlının Eşek Davası dediği Pisagor teoremidir.
Ne var ki, içinde yaşadığımız doğadaki hiç bir yüzey bir düzlem olmadığı gibi, çizgiler de Euclid’ in tanımını yaptığı doğru niteliğinde olmayıp eğriler biçimindedir. Doğadaki bu eğri düzlemler üzerine çizilecek açılar da Euclid’ in düzlemleri üzerine çizilenlerden farklı davranış içinde olacaklardır (yukardaki resme dikkat ediniz).
Ömer Hayyam ile Tûsî’nin Euclid’in paralel doğru teorisiyle ilgili beşinci postulatın incelenmesi yeni bir devrin başladığını gösterir. Ömer Hayyâm’ın Fî Şerhi mâ Eşkale min Müsaderat Kitabı Euclid (Euclid Elemanlarının Zorluğu Üzerine) adlı yapıtı bir anlamda Euclid dışı geometrilere açılan ilk kapıdır. Bu Müslüman geometri alimleri ile kitapları, Rönesanstan sonra Avrupa’da yetişenlere rehberlik ettiler. Batıda geometrinin gelişmesi, doğu ile aralarındaki bağın yeniden kurulması, ancak Rönesansla olanak kazandı. Euclid’in paraleller postulatının ilk eleştirmenleri, bu postulatın doğruluğundan değil, açık bir noktanın olmayışından şüphelendiler. Bu nedenle postulatı bir tarafa bırakarak, açıklığı olan başka bir postulatı ortaya koymaya çalıştılar. Aynı problemi 13. yüzyılda İranlı Matematikçi Nasireddin Tusi de yeniden ele aldı.
On sekizinci asırda paraleller postulatı üstüne Avrupa’da Papaz Sacheri, Legender, Lambert gibi matematikçiler ile 19. asırda Alman Matematikçi Gauss tarafından çeşitli çalışmalar yapıldı. Bu araştırmalardaki başarısızlık, bu postulatın “kabul edilebilir” özellikteki açık önermelerden faydalanarak ispat edilemeyeceği düşüncesini ortaya koydu. Gereten çok geçmeden bu düşünce Janos Bolyai (1832) de, Nikolai Ivanovch Lobachevsky (1855) de “paraleller postulatı” yerine “Lobacevski postulatı” nı (Bir doğruya bir doğru dışındaki her noktadan iki paralel çizilebileceğini kabul eden postulat) koyarak, yeni bir geometri kurulabileceğinin farkına vardılar. Böyece “Hiperbolik Geometri” denilen yeni bir geometrinin temelleri atılmış oldu. Karl Friedrich Gauss da bu alanda çalıştı, ancak çalışmalarını gizli tuttu. Sonrasında Eugenio Beltrami modeller sağladı, bu modelleri kullanarak eğer Euclid Geometrisi tutarlıysa hiperbolik geometrinin de tutarlı olduğunu kanıtladı. Daha sonra Georg Friedrich Bernhard Riemann paralelliğini kabul etmeyen “Eliptik Geometri”nin temellerini attı.
Hiperbolik geometri Öklid geometrisinden bir aksiomla ayrılır. Öklit'in paralellik aksiomunun tersini doğru olarak kabul eden geometride bir doğrunun dışındaki bir noktadan birden çok (sonsuz) tane paralel doğru geçebilir. Ayrıca bir üçgenin iç açıları toplamı her zaman iki tane dik açıdan küçüktür.
Hiperbolik geometride (Lobachevsky, Bolyai, Gauss geometrileri) geometrik resimlerin, traktrice ya da traktrix denen bir hiperbolün 360 derece dönmesinden elde edlen, borozana benzeyen bir yapının dış yüzüne çizildiği varsayılır. Böylece geometrik resimler içbükey bir düzleme çizilmiş olurlar. Burada geometrik yapıların, söz gelimi bir üçgenin kenarları içe dönük eğriler biçiminde görünürler. Buna bağlı olarak üçgenin iç açıları, Euclid üçgeninkinden daha dardır. Buna bağlı olarak hiperbolik geometrideki üçgenlerin iç açılarının toplamı 180 dereceden daha ufaktır.
Buna karşılık eliptik geometride (Riemann eometrisi) resimlerin, br elipsoidin ya da bir kürenin dış yüzüne çizildiği kabul edilir. Bu durumda çizilen üçgenin kenarları dışa dönük eğrilerden oluşur. Bu yüzden bu üçgenin iç açıları Euclid üçgeninkinden büyük olacağından, eliptik geometride bir üçgenin iç açıları toplamı 180 dereceden daha büyüktür.
Euclid Dışı Geometrilerin Önemi :
Euclid dışı geometrilerin gelişiminin fizik için çok önemli olduğu, yirminci yüzyılda kanıtlanmıştır. Işık hızının sınırının belirli olmasına karşın, hiperbolik geometrinin kullanılması bazı hız artışlarını gerekli kılmıştır. Einstein’ nin görecelik (relativity) kuramı uzayı genellikle düz olarak tanımlar (Euclidian görüş), Fakat uzay, maddenin bulunduğu (galaksiler, nebulalar) kıyı kesimlerinde eliptiktir (Euclid- dışı görüş). Demek ki evren bir elipsoidin dış çeperinde yerleşmiş olarak bulunmaktadır. Uzayın sürekli olarak genişliyor olması yüzünden [Hubble Sabiti (*)], maddenin bulunmadığı uzay bölgesi (elipsoidin iç kesimi) hiperbolik model kullanılarak tanımlanabilir. Eğimin nokta nokta değiştiği kıyı kesiminde Riemann geometrisi geçerlidir.
(*) Hubble Sabiti, Edwin Hubble'ın keşfiyle ortaya çıkan, onun adıyla anılan kozmolojik bir sabittir. Hubble Sabitinin değeri Megaparsek başına 3,26 milyon ışık yılıdır.
Galaksileri gözlemleyen Edwin Hubble, onların ışıklarının kırmızıya kayma oranlarından hızları ile dünyaya olan uzaklıklarını hesaplamıştır. Bu hızların uzaklıklarına oranının hep sabit olduğunu görmüştür. İşte bu sabit Hubble Sabitidir.
Bu oranın sabitliğinden yola çıkılarak evrenin homojen olup genişlediği, çünkü ancak homojense sabit bir genişleme oranı olduğu modeli ortaya atılmıştır. Bugün bu tez büyük ölçüde bilim adamlarınca kabul edilen evren modelidir.
Doç. Dr. Yalçın GÜRAN
Konuyla İlgili Metinler :
▪ Anderson, James W. Hyperbolic Geometry, second edition, Springer, 2005
▪ Beltrami, Eugenio Teoria fondamentale degli spazî di curvatura costante, Annali. di Mat., ser II 2 (1868), 232-255
▪ Greenberg, Marvin Jay Euclidean and Non-Euclidean geometries: Development and history New York: W. H. Freeman, 1993. ISBN 0-7167-2446-4
▪ Milnor, John W. (1982) Hyperbolic geometry: The first 150 years, Bull. Amer. Math. Soc. (N.S.) Volume 6, Number 1, pp. 9-24.

▪ Stewart, Ian Flatterland. New York: Perseus Publishing, 2001. ISBN 0-7382-0675-X (softcover)

23 Aralık 2012 Pazar

Leibniz Felsefesi

MONAD:? Bi araştırayım dedim bakın neler çıktı?

Leibniz, 17. yüzyıl filozoflarının çoğu gibi, felsefesinde Descartes’in töz kavramından hareket eder. Leibniz’e göre dünyanın, varlıkların temelinde monadlar vardır. Monadlar kendi kendilerine hareket edebilen, algılayabilen temel varlıklardır. Yalnız monadların özü kuvvet olduğu için, ne bir şekli ne hacmi ne de parçaları vardır. Monadları özü edim olan ruhsal noktalar gibi düşünmek gerekir. bundan dolayı monadlar, kendi kendilerine harekete geçerler. Onları, Demokritos’un, maddecilerin atomlarından ayıran husus, maddesel olmamaları, kendi kendine hareket edebilmeleridir. Monadların her birinin edimi, geçmişin sonucu geleceğin belirleyicisidir.
Leibniz’e göre monadlar önceden belirlenmiş bir düzen içinde bulunurlar. Buna önceden düzen kuramı denir. Leibniz düşünce sistemine göre düşünce ilkeleri, genel fikirler, insan zihninde bir istihdat olarak bulunur ve tecrübeyle gelişir. Leibniz ‘Theodizee’ adındaki eserinde, içinde yaşadığımız dünyanın, dünyaların en düzenlisi, en mükemmeli olduğunu söylemiştir. Leibniz’in bu görüşü Voltaire’in Candide adındaki uzun hikayesinde gülünç hale getirilmek istenmiştir.

monad leibniz’in felsefesinde, sonul gerçekliği oluşturan , sonsuz küçüklükte ruhsal-maddi varlıklara verilen ad. leibniz bu terimi felsefenin temel kavramı olarak kullanmıştır. her monad bilinçlilik derecesine göre, öteki monadlardan farklılaşan tek, yok edilemez, dinamik bir tözdür. monadlar arası gerçek bir nedensellik ilişkisi yoktur, ama her biri kendi içinde bir değişme ilkesini barındırır. yaratılış sırasında tanrı’nın kurduğu düzende bütün monadlar birbirleriyle eş zamanlı olarak ayarlanmıştır. bu yüzden de her monad öteki monadlardan etkilenmediği halde değişen gerçekliğin tümünü olduğu gibi yansıtır. böylece farklılıklar dünyasına birlik egemen olur.

bu terim ilkin antikçağ pitagorasçılarınca kullanılmıştır. pitagorasçılara göre monad, ruhla özdeği aynı zamanda içeren, evrensel matematik bir birimdir ve “1” sayısıdır. sonra platon’un ideaları için kullandığı bu deyim yeniplatoncuların dilinde tanrıyı dile getirmiştir.



TETA VE GAMA YAŞAM HALİ NEDİR?

TETA VE GAMA YAŞAM HALİ  NEDİR?

Milyarlarca hücreden oluşan beynimiz, elektrik sinyalleri (titreşimler) üretmekte olup, bunu DALGA enerjisine çeviren ve arkasından dataları ruhumuza yükleyen ve yayan 1 güce sahiptir. Bilincimizin ve düş gücümüzün ortaya çıkışı işte bu titreşimler sayesinde olmaktadır. Ruhu birlikte irtibat kurabilen insan beyni, Matrix beyin gücüne erişebilir.

İnsan beyninin ürettiği beyin dalgalarına şöyle 1 bakalım. Bunların her biri farklı DALGA halleridir.

EEG ile beyinden kaydedilen elektrik sinyalleri olarak, konuşurken BETA beyin dalgalarını, sakinleşirken(meditasyon hali) AlFA beyin dalgalarını, derin meditasyon yaparken ve uykuya geçiş halinde TETA beyin dalgalarını kullanırız. Bu durumdayken beyin dalgalarimiz saniyede 4 - 7 devir yapar. 4 – 7 Devir hali bilinçaltı ile ilgilidir. İçsel odak, dua ve spiritüel farkındalık sırasında çok güçlüdür.Teta hali hipnoz, yaratıcılık ile bağlantılıdır. Bazı kaynaklar buna ALTINCI HİS der.

TETA hali bilinçaltı olarak da düşünülebilir; zihnimizin bilinçli ve bilinçsiz arasında katmanlanan bölümünü yönetir. Bu hal anıları ve duyumları taşır ve ayrıca tavırlarımızı, inançlarımızı ve davranışlarımızı yönetir. Her zaman YARATICIDIR. İlham vericidir ve ruhsal duyumlar ile karakterize edilir. Gerçeği görme yeteneğidir.

Son yılların en önemli keşiflerinden biri  GAMA beyin dalgalarının gücüdür. GAMA beyin dalgaları aynı zamanda beynin elektriksel ve elektromanyetik devrelerini birleştirir. Beynin bölümlerini organize eder. YÜKSEK GAMA hali etkinliği de ruh halinizi, empati ve şefkat artırılması, doğal bir anti-depresan olarak çalışır. Beyindeki devir hali 40 Hz ve üzeridir.

Gamma waves Gama dalgaları
Nobel ödülü kazanan bilim adamı Sir Francis Crick, 40 Hz frekansın, BİLİŞ  için anahtar olabileceğini betimliyor.

Düşündüğümüzde beyin elektrik akımı ile çalışır. Bu elektrik akımı sayesinde nöronlar beynin bölümlerine bilgi taşırlar. Bilim insanları BİLİNCİMİZİN elektrik akımından ibaret olmadığını keşif etmişlerdir. BİLİNÇ elektromanyetik olarak işlev görür. Bu bilinç evrende her yere, farklı  boyutlara KUANTUM sıçraması yaparak yolculuk yapar. Öğrenmek istediği bilgilere bu sıçrama ile ulaşır. Yani istenilen yeri bulur ve bilgiyi oradan alır.

GAMA BİLİNCİ TİTREŞİM FREKANSI dalgasının, irade ötesi ve entelektüel düşüncenin kaynağı olduğu düşünülmektedir. Ruhumuzla barışık olduğumuz zamanlarda, kendimizi rahat hissettiğimizde veya meditasyon yaptığımızda ortaya çıkan GAMA dalgaları sayesinde astral bedende gezi ve daha yüksek boyutlara geçiş mümkündür. İnsan ruh ve bedeni bu DALGA boyutunda birleştirmekle, farkındalığının artmasıyla keşif yolculuğu sonsuzluğa ulaşmaktadır.

Son yıllarda, beyin dalgalarıyla muhtelif cihazları kullanmak için yapılan çalışmalar, hızla ilerleme kaydetmektedir.  İnsanlık GAMA dalgalarını daha iyi geliştirerek üstün vasıflarının olduğunu,  düşününce, bellek gücünün ve düş dünyasının ebedi olabileceği keşfedecektir. Aynı zamanda, diğer galaksilere açılarak  gelişmiş medeniyetler ile irtibat kurabilecek düzeye gelecektir.

TETA BİLİNCİ tekniğini uygularken bu durumları defalarca deneyimledim. Bilincim istediğim yeri içsel olarak biliyor ve ona göre hareket ediyordu. Fakat onu dinlerken zihnim devreye giriyor ve beni farklı yönlendiriyordu. Deneyimim arttıkça zihnimi devre dışı bırakmayı öğrendim (zihinsel bir durumda bedenimizden gelen kimyasal salgılar, bize duygusal tepkiler ürettirir. Bu duygular bizi korkulara iter. Kendimizi devamlı kısır bir döngü içinde buluruz.).

YÜKSEK GAMA BİLİNCİ frekansında bulunmak olağanüstü farkındalıklar getiriyor. Bu BİLİNÇ frekansına nasıl sıçrama yapacağımızı hem öğreniyor, hem de öğretiyorum. Bu benim için inanılmaz deneyimler yaşamama neden oluyor. Bu benim gibi bu yola baş koymuşlar için YEDİNCİ HİS olarak onaylanıyor.

Daha sonraki paylaşımlarımda GAMA HALİ ile yaşamanın muhteşem farkındalıklarını anlatacağım. İsteyen arkadaşlarımla grup ve seanslarda paylaşacağım.

YAVUZ BİLGİN (ASA LIFE)

İleri TETA tekniği uygulayıcısı,

Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilerek paylaşılabilir.

6 Mart 2012 Salı

Hologram ve Felsefe

1.                              1. Hologram ve Felsefe

 

Alman Mistik ozanı Angelus Silesius bir epigramında der ki: "Ben o bildiğim şey değilim  ben de bilmiyorum neyim? Bir nesne mi  hayır o değil  bir noktacığım ve daireyim."

Kendini bilmek ya da tanımak  insanın değişmesi zorunluluğunun doğal bir uzantısıdır. Bu uzantıda insan evreni anlama konusunda yeni kavramlara kucak açmaktadır. İşte bunlardan biri: HOLOGRAM.

Hologram sözcüğü ilk olarak 196O'lı yıllarda dünya bilim çevrelerinde duyulmaya başladı  1980'lerde ise çeşitli alanlardaki kullanımı arttı ve ilgi alanı genişledi. Artık fizik ve kimyadan  psikoloji ve mistisizme dek bilimsel düşüncelerin içinde yer almaya başladı.

En kısa tanımıyla Hologram  üç boyutlu bir görüntü kaydetme yöntemidir. "Tam kayıt" ya da "eksiksiz mesaj" anlamına gelmektedir.

Bilindiği gibi Fotoğraf iki boyutlu bir tekniktir. Derinlik yoktur. Uzaklıkları ne olursa olsun  tüm cisimler aynı düzlemde yer alırlar. Hologram'ın fotoğraftan en büyük farkı  hologram plakasına cisimlerin görüntüsünün değil  o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kayıt edilmiş olmasıdır. Hologramın çevresinde dolanarak veya bakış açımızı değiştirerek sanki cismin çevresinde dönüyormuş gibi  onu çeşitli açılardan görebiliriz. Paralaks adı verilen bu özellik  cismin resminin 3 boyutlu olarak verilebilmesiyle sağlanmaktadır. Böylece iki boyutluluk sınırı aşılmış ve uzaklık yakınlık gibi derinlik kavramı da kaydedilen resimde yer almıştır. Yani resmin her yanı uzaklık farkı olmaksızın nettir. Hologramın en önemli özelliği ise  her noktasının bütün cismin görüntüsünü verebilmesidir. Hologramın tek noktasına cismin her tarafından ışık dalgaları gelmekte ve orada kaydedilmektedir. Bu nedenle hologram plakası ne kadar koparılsa  kırılsa bile  her parça bütünün bilgisini içinde taşır ve gerektiğinde bütünün tam görüntüsünü netliği azalsa da tek başına verir. İşte bu özellik hologramın mistik düşünce ile bağdaştırılmasını sağlar.

"Zaman ve mekandan bağımsız olan alan" kavramı  birçok metafizik teoride  Tanrı'nın tanımını içerir. Ünlü düşünür Leibnitz felsefesinde penceresiz ve bölünmeyen bir bütünlük olan "MONAD" 'lardan bahseder. Ona göre bu "MONAD" lar  Evren'in temelini oluştururlar ve Tanrı da bir "MONAD"dır. "Monad"lardan meydana gelen bir organizasyon içinde bir tek "MONAD" tüm "MONAD"ların bilgisine sahiptir ve onları temsil edebilir  Tıpkı hologramda olduğu gibi  her bölüm aynı anda bütünü de içinde barındırmaktadır. Buna şaşmamak gerek çünkü aynı zamanda iyi bir matematikçi olan Leibnitz matematik kalkül kavramını ilk bulan ve geliştiren kişidir. Denis Gabor da hologramı bulurken matematik kalkül tekniğini kullanmıştır. Yani Leibnitz ile hologram tekniği arasındaki yakınlık bir raslantı değildir. Leibnitz felsefesindeki MONADlarda penceresiz kavramı yerine merceksiz tanımını kullanacak olursak  monadoloji ile holografi iyice birbirine yaklaşmış olur.

"Tanrı insanı kendi suretinden yarattı" sözü mekansız ve zamansız bir gerçeklik alanını düşünce yolu ile kavrayan mistikler kadar o alana bilimsel olarak yaklaşan bilim adamlarınca da kabul edilebilir oluyor böylece. Felsefi açıdan hologram tekniğinin en can alıcı noktası şudur: üzerine herhangi bir görüntü kaydedilmiş olan hologram plakası ne kadar küçük parçalara ayrılırsa ayrılsın  bu küçük parçalara laser ışını verildiğinde plakaya kayıt edilen görüntünün tamamını yeniden elde edebiliriz. Yani her birim bütünün bilgisini ve benzerliğini kendi bünyesinde korumakta ve saklamaktadır. İşte bu can alıcı noktanın farkına varmak  bizi oldukça ilgi çekici sonuçlara ulaştırmaktadır. İnsandaki algılama sistemi frekans analizatörü gibi davranan hücreler tarafından oluşturulur. Bu hücreler birer mini Hologram gibi hareket ederler. Beyin  bu sayısız mini Hologramın yarattıkları dalga boylarının girişim ve kesişimlerinden oluşan dev bir Hologram'a benzer. Hafıza kayıtları Holografiktir. Daha sonra benzer dalga boylarında gelen frekanslar beyinde kayıtlı bulunan frekanslarla bir çağrışım yaparlar ve bu yol ile hatırlama sağlanır.

David Bohm evrenin de holografik biçimde davrandığını ileri sürmektedir. Görünen ve yaşayan düzenin ardında zaman ve uzaydan bağımsız olan bir Evren vardır. Geçmiş  şimdi ve gelecek bu holografik düzende bir arada bulunmaktadır.

İnsandan da öteye "Evren de holografik biçimde organize olmuştur" dediğimizde  buradan çok önemi üç sonuç çıkar:

1) EVREN ANCAK TEK TEK ALGILAMALAR SONUCUNDA CANLANIR

Evren bütünden ayrılıp  tek tek cisimler ve nesneler olarak belirebilmek  bedenlenebilmek  varolmaya başlamak  kısaca "Suret alemi"ne geçebilmek için algılanmak  farklılaştırılmak zorundadır. Nesneler veya bilgiler dünyası  bizlerin algılamaları ile farklılaşmakta  dışlaşmakta  biçim bulup canlanmaktadır. Yani evrende bir bütünlük  bir ana plan ve süreklilik söz konusudur. Bizler ancak o çok katlı ana planın dalga boylarıyla bir rezonansa  bir paralelliğe girdiğimiz oranda  o frekansın bilgilerini cisimleştiriyor  buluyor ve kendimize mal edebiliyoruz. Böylelikle de evrenin bazı sırlarını çözebilmekteyiz.

Nitekim ünlü batılı bilim adamları da  bu gerçeğin farkına varmış ve bu "farklılaştırılmış süreklilik" kavramına yaklaşmışlardır. Bakın Einstein ne diyor: "Yerçekimi  elektro manyetik güç  enerji  akım  moment ve nötron gibi kavramlar  bunların tümü  "herşeyin temelinde bulunduğu sezilen objektif gerçeği" açıklayabilmek için insan zihninin kurduğu teorik yapılar  benzetmeler ve sembollerden başka bir şey değildir."

Bir de aynı konuda yüzyıllar önce sezilmiş ve söylenmiş olanlara bakalım. "Herşeyin temelinde bulunmak" olgusunu Şeyh Bedrettin'den dinleyelim: "Mutlak varlık  bütün erdemlerle donatılmış bulunması bakımından Tanrı adını aldı." Sezilen nesnel gerçek oluşu da Krişna açıklasın bize: "Her yerdedir o. Heptir o. Gözle görülemez  akılla bilinemez ve değiştirilemez. Solmazdır  ıslanmazdır o. Yanmaz  yaralanmazdır o. Değişmezdir  tükenmezdir."

Yine çağdaş Batı bilimine dönelim: Bilimin ilk yaptığı  doğadaki çok çeşitli maddeleri 90 kadar doğal elemente indirmesiydi. Sonra bu elementler bir kaç temel parçacık oldu. Ayrıca dünyadaki çeşitli güçlerin herbiri  elektro manyetik gücün değişik görüntüleri (değişik dalga boyu ve frekansta olan elektro manyetik dalgalar) olarak bilindi. Evrenin özellikleri de bir kaç temel nicelik halinde ayrıldı: Uzay  zaman  madde ve enerji. Sonra Einstein; madde ile enerjinin eş değerli olduğunu "özel izafiyet Teorisi" ile gösterdi.

Yüzyılımızın tanınmış kuramcılarından olan Northrop bu "bölünemezliği" şöyle anlatıyor: "Farklılaştırılmamış süreklilik  doğrudan algılanan tüm farklılaşmaların içinden çıktığı  ilk sürekliliktir. Bu bütün farklılaştırılmış olguları kapsamaktadır. O bölünemez ve değiştirilemez olandır. Farklılaştırılmamış süreklilik kavramı  tasavvuftaki kesrette vahdet (çokluktaki birlik)tir.

Ayrıca Konfüçyüs düşüncesindeki Jen  Taoizm'deki Tao  Budizim'deki Nirvana  Hinduizm'deki Atman  Brahman ya da Çit'tir. Mistiklerin "kutsal hiçlik" veya "çok katlı sonsuzluk" diye adlandırdıklarıdır.

2) HER CANLI YA DA FARKLILAŞTIRILMIS HER CİSİM BÜTÜNÜN PARÇALARIDIR

Her varedilmiş olan  içinden çıktığı o ana planın ve bütünlüğün bütün özelliklerini  hatta özünü (değişik biçimler ve oranlarda) içinde taşır. Evrenin ana bilgi yığını  bütün canlılara dağılmış durumdadır. Bu özü içlerinde taşıyan ve saklayan canlılarda ana bilgi kaynağına yaklaştıkça  özleri daha net olarak belirir.

İnsan hiç bir şeyi yoktan var edemez. Bizler ancak evrende var olan o ana bilgi plakasının dalga boylarıyla ilişkiye girer ve o frekansın olanaklarından yararlanarak  gerçekleri keşfedebiliriz. Bu emek ve çalışmanın sonucunda elde ettiğimiz en önemli şey  ana kaynağa daha çok benzemektir. Yani ana Hologram plakasının çok küçük parçaları olan biz canlılara tutulan ışığın doğurduğu görüntü ana görüntüye ne kadar "net" olarak benzerse  o parça o kadar "değerlidir" diyebiliriz.

Bilim açısından ise Einstein "Birleştirilmiş Alan Teorisi"ni ileri sürdü ve ayrı kalan son iki gücün (yerçekimi ile manyetik güç) birbirinden ayrılamayacağını  ortaya çıkardı. Artık tüm evren "bir temel alan" gibi görünür. Orada her yıldız  her atom ve galaksiler  temelde bulunan uzay zaman birliğinin içinde bir dalgacık ya da kabarcık gibidir.

"Temel alan" kavramının Doğu'nun "Değişimler Kitabı"ndaki açıklaması şöyle: Temel olandan (Taeguk) olumluluk ve olumsuzluk (Yang ve Yin) oluşmuştur. Bir Yang ve bir Yin'in birleşmesi ise Tao olarak tanımlanır. Ve Tao bir "söz" dür. Bu kavrama ilişkin olarak Yuhanna İncilinde: "Başlangıçta kelam Allah idi. Her şey onunla oldu ve olmuş olanlardan hiçbirşey onsuz olmadı" denir.

Şeyh Bedrettin ise çağdaş bilimde "temelde bulunan uzay-zaman birliği" olarak adlandırılan gerçeği: "Evrende Tanrı'dan başka birsey yoktur" diyerek anlatmış 15.yüzyılda. Bilim söyle ekliyor: "Böylece doğanın görünüşteki karmaşıklığının yerini  derindeki birlik alır." Yine Şeyh Bedrettin: "Farklılık ancak dolayısı iledir ve kavramlardadır. Çokluk  hayallerden başka birsey değildir. Belirdiği yerlerin sayıca çok olması ile  Tanrı'nın da çok sayıda olması gerekmez. Her yerde ve her şeyde görünen aslında birdir ve aynı şeydir."

3) BÜTÜN BİLGİLER HER AN HER YERDEDİR

Eğer evren Holografik biçimde organize olmuşsa  uzay—zaman koordinatlarının ötesine geçilmiş olmaktadır. Böyle bir planda; geçmiş-şimdi ve gelecek aynı yerde  aynı anda bulunmaktadır. Ayrıca ana Hologram plakasında yer alan herşey  plakanın bütün zerrelerine kadar yayılmış demektir. Uzay ve zamandan bağımsız olarak her birim  her türlü evren bilgisini her alan alabilir ya da içinde hissedebilir  mistik olarak yaşayabilir. Ama bu ana bilgiden yararlanabilmek  kişilerin ruhsal olgunluk derecelerine ve de çok çalışmalarına  kendilerini geliştirmelerine bağlıdır. Yine Şeyh Bedrettin diyor ki: "Sonsuz olan gönül evreni  boyuna  çağına göre bir yüz gösterir  ivediye gerek yok. Her yemişin bir çağı vardır  ancak iyice çalışmak  boş oturmamak gerek." Kısaca  evren denen bu okyanustan herkes ancak kendi kabının büyüklüğü kadar su alabilir.

Bu bilgilerin ışığında  anlatılmaz gibi gelen bir çok şeyi açıklamak da mümkün olmaktadır. Örneğin; telepati önceden bilme  uzağı görme  falcılık ve benzeri olaylar  aslında var olan ve her an kullanıma açık bulunan Hologram plakasına kayıtlı bilgileri "başka bir gözle" görebilme yeteneğine dayanır. Paranormal fonksiyonlar  enformasyon'un başka türlü değerlendirilmesinden başka birşey değildir. Çünkü tüm bilgiler  zaman ve uzaydan bağımsız olarak  "her an her yerdedir."

Bilim diyor ki: Açığa çıkan bağlantıların ışığında yerçekimi gücüyle elektromanyetik güç  madde ile enerji  elektrik gücüyle elektrik  alan ve uzay ile zaman arasındaki ayırımlar yiter. Bunların tümü Einstein'ın evren olarak belirttiği dört boyutlu süreklilikte erirler. Böylece insanoğlunun yaşadığı dünya konusundaki bütün algıları ile gerçek konusundaki soyut sezgileri bir olur  evrenin derinliğindeki temel birlik açığa çıkar.

"Bütün algılar" ile "soyut sezgilerin" bir olması  insanın geldiği ilginç bir aşama olarak dikkati çekiyor. Başlangıcından  beri birbirine karşıt gibi duran pozitif bilim ile sosyal bilimler ve akıl ile gönül ilk kez aynı noktada buluşmaktalar.

Nitekim tarihe gözattığımızda  bir çok konuda sezginin  bilimin önünde gittiğini görüyoruz. Buddha; "Ruh hep önde gidendir  madde onu yakalayıp dünyaya çekmeye çalışır" demişti. 16. Yüzyılda ülkemizde yaşayan  bir halk ozanı olan Muhiddin Abdal da: " Muhiddinem  dervişem / Hak yoluna girmişem / Onsekizbin alemi / Bir zerrede görmüşem" diyor ve bilim burada sözü edilen bilgilere ancak yüzyıllar sonra varabiliyor. Gerçeğe varmada felsefe bilimden? şiir ve sezgi de felsefeden önde geliyor. Son zamanlarda bilimin yaptığı aşama ve evrenin Holografik kavranışı  artık sezginin bilimi  bilimin de sezgiyi dışlamadan hareket etmesine yol açacak gibi görünüyor.

İnsana hayatta bir çok şey  anlaşılamaz  garip ve bilinemez gibi gelir. Oysa bu  insanın duygularının ve algılarının zayıflığından doğmaktadır. Ayrıca  yine insanın kendi eseri olan bilimin ve onun getirdiği açıklamaların yetersizliği de buna eklenir. Yoksa  bütün olup bitenler anlamlıdır. Hepsinin bir nedeni ya da gerekliliği vardır. Evren'de dengesizlik  adaletsizlik ve hata yoktur. Önemli olan  bu güzellikleri ve adaleti kavrayabilecek ve de onlara uyum gösterecek olgunluğa erişebilmektir.

AALINTIDIR

: