6 Mart 2012 Salı

Hologram ve Felsefe

1.                              1. Hologram ve Felsefe

 

Alman Mistik ozanı Angelus Silesius bir epigramında der ki: "Ben o bildiğim şey değilim  ben de bilmiyorum neyim? Bir nesne mi  hayır o değil  bir noktacığım ve daireyim."

Kendini bilmek ya da tanımak  insanın değişmesi zorunluluğunun doğal bir uzantısıdır. Bu uzantıda insan evreni anlama konusunda yeni kavramlara kucak açmaktadır. İşte bunlardan biri: HOLOGRAM.

Hologram sözcüğü ilk olarak 196O'lı yıllarda dünya bilim çevrelerinde duyulmaya başladı  1980'lerde ise çeşitli alanlardaki kullanımı arttı ve ilgi alanı genişledi. Artık fizik ve kimyadan  psikoloji ve mistisizme dek bilimsel düşüncelerin içinde yer almaya başladı.

En kısa tanımıyla Hologram  üç boyutlu bir görüntü kaydetme yöntemidir. "Tam kayıt" ya da "eksiksiz mesaj" anlamına gelmektedir.

Bilindiği gibi Fotoğraf iki boyutlu bir tekniktir. Derinlik yoktur. Uzaklıkları ne olursa olsun  tüm cisimler aynı düzlemde yer alırlar. Hologram'ın fotoğraftan en büyük farkı  hologram plakasına cisimlerin görüntüsünün değil  o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kayıt edilmiş olmasıdır. Hologramın çevresinde dolanarak veya bakış açımızı değiştirerek sanki cismin çevresinde dönüyormuş gibi  onu çeşitli açılardan görebiliriz. Paralaks adı verilen bu özellik  cismin resminin 3 boyutlu olarak verilebilmesiyle sağlanmaktadır. Böylece iki boyutluluk sınırı aşılmış ve uzaklık yakınlık gibi derinlik kavramı da kaydedilen resimde yer almıştır. Yani resmin her yanı uzaklık farkı olmaksızın nettir. Hologramın en önemli özelliği ise  her noktasının bütün cismin görüntüsünü verebilmesidir. Hologramın tek noktasına cismin her tarafından ışık dalgaları gelmekte ve orada kaydedilmektedir. Bu nedenle hologram plakası ne kadar koparılsa  kırılsa bile  her parça bütünün bilgisini içinde taşır ve gerektiğinde bütünün tam görüntüsünü netliği azalsa da tek başına verir. İşte bu özellik hologramın mistik düşünce ile bağdaştırılmasını sağlar.

"Zaman ve mekandan bağımsız olan alan" kavramı  birçok metafizik teoride  Tanrı'nın tanımını içerir. Ünlü düşünür Leibnitz felsefesinde penceresiz ve bölünmeyen bir bütünlük olan "MONAD" 'lardan bahseder. Ona göre bu "MONAD" lar  Evren'in temelini oluştururlar ve Tanrı da bir "MONAD"dır. "Monad"lardan meydana gelen bir organizasyon içinde bir tek "MONAD" tüm "MONAD"ların bilgisine sahiptir ve onları temsil edebilir  Tıpkı hologramda olduğu gibi  her bölüm aynı anda bütünü de içinde barındırmaktadır. Buna şaşmamak gerek çünkü aynı zamanda iyi bir matematikçi olan Leibnitz matematik kalkül kavramını ilk bulan ve geliştiren kişidir. Denis Gabor da hologramı bulurken matematik kalkül tekniğini kullanmıştır. Yani Leibnitz ile hologram tekniği arasındaki yakınlık bir raslantı değildir. Leibnitz felsefesindeki MONADlarda penceresiz kavramı yerine merceksiz tanımını kullanacak olursak  monadoloji ile holografi iyice birbirine yaklaşmış olur.

"Tanrı insanı kendi suretinden yarattı" sözü mekansız ve zamansız bir gerçeklik alanını düşünce yolu ile kavrayan mistikler kadar o alana bilimsel olarak yaklaşan bilim adamlarınca da kabul edilebilir oluyor böylece. Felsefi açıdan hologram tekniğinin en can alıcı noktası şudur: üzerine herhangi bir görüntü kaydedilmiş olan hologram plakası ne kadar küçük parçalara ayrılırsa ayrılsın  bu küçük parçalara laser ışını verildiğinde plakaya kayıt edilen görüntünün tamamını yeniden elde edebiliriz. Yani her birim bütünün bilgisini ve benzerliğini kendi bünyesinde korumakta ve saklamaktadır. İşte bu can alıcı noktanın farkına varmak  bizi oldukça ilgi çekici sonuçlara ulaştırmaktadır. İnsandaki algılama sistemi frekans analizatörü gibi davranan hücreler tarafından oluşturulur. Bu hücreler birer mini Hologram gibi hareket ederler. Beyin  bu sayısız mini Hologramın yarattıkları dalga boylarının girişim ve kesişimlerinden oluşan dev bir Hologram'a benzer. Hafıza kayıtları Holografiktir. Daha sonra benzer dalga boylarında gelen frekanslar beyinde kayıtlı bulunan frekanslarla bir çağrışım yaparlar ve bu yol ile hatırlama sağlanır.

David Bohm evrenin de holografik biçimde davrandığını ileri sürmektedir. Görünen ve yaşayan düzenin ardında zaman ve uzaydan bağımsız olan bir Evren vardır. Geçmiş  şimdi ve gelecek bu holografik düzende bir arada bulunmaktadır.

İnsandan da öteye "Evren de holografik biçimde organize olmuştur" dediğimizde  buradan çok önemi üç sonuç çıkar:

1) EVREN ANCAK TEK TEK ALGILAMALAR SONUCUNDA CANLANIR

Evren bütünden ayrılıp  tek tek cisimler ve nesneler olarak belirebilmek  bedenlenebilmek  varolmaya başlamak  kısaca "Suret alemi"ne geçebilmek için algılanmak  farklılaştırılmak zorundadır. Nesneler veya bilgiler dünyası  bizlerin algılamaları ile farklılaşmakta  dışlaşmakta  biçim bulup canlanmaktadır. Yani evrende bir bütünlük  bir ana plan ve süreklilik söz konusudur. Bizler ancak o çok katlı ana planın dalga boylarıyla bir rezonansa  bir paralelliğe girdiğimiz oranda  o frekansın bilgilerini cisimleştiriyor  buluyor ve kendimize mal edebiliyoruz. Böylelikle de evrenin bazı sırlarını çözebilmekteyiz.

Nitekim ünlü batılı bilim adamları da  bu gerçeğin farkına varmış ve bu "farklılaştırılmış süreklilik" kavramına yaklaşmışlardır. Bakın Einstein ne diyor: "Yerçekimi  elektro manyetik güç  enerji  akım  moment ve nötron gibi kavramlar  bunların tümü  "herşeyin temelinde bulunduğu sezilen objektif gerçeği" açıklayabilmek için insan zihninin kurduğu teorik yapılar  benzetmeler ve sembollerden başka bir şey değildir."

Bir de aynı konuda yüzyıllar önce sezilmiş ve söylenmiş olanlara bakalım. "Herşeyin temelinde bulunmak" olgusunu Şeyh Bedrettin'den dinleyelim: "Mutlak varlık  bütün erdemlerle donatılmış bulunması bakımından Tanrı adını aldı." Sezilen nesnel gerçek oluşu da Krişna açıklasın bize: "Her yerdedir o. Heptir o. Gözle görülemez  akılla bilinemez ve değiştirilemez. Solmazdır  ıslanmazdır o. Yanmaz  yaralanmazdır o. Değişmezdir  tükenmezdir."

Yine çağdaş Batı bilimine dönelim: Bilimin ilk yaptığı  doğadaki çok çeşitli maddeleri 90 kadar doğal elemente indirmesiydi. Sonra bu elementler bir kaç temel parçacık oldu. Ayrıca dünyadaki çeşitli güçlerin herbiri  elektro manyetik gücün değişik görüntüleri (değişik dalga boyu ve frekansta olan elektro manyetik dalgalar) olarak bilindi. Evrenin özellikleri de bir kaç temel nicelik halinde ayrıldı: Uzay  zaman  madde ve enerji. Sonra Einstein; madde ile enerjinin eş değerli olduğunu "özel izafiyet Teorisi" ile gösterdi.

Yüzyılımızın tanınmış kuramcılarından olan Northrop bu "bölünemezliği" şöyle anlatıyor: "Farklılaştırılmamış süreklilik  doğrudan algılanan tüm farklılaşmaların içinden çıktığı  ilk sürekliliktir. Bu bütün farklılaştırılmış olguları kapsamaktadır. O bölünemez ve değiştirilemez olandır. Farklılaştırılmamış süreklilik kavramı  tasavvuftaki kesrette vahdet (çokluktaki birlik)tir.

Ayrıca Konfüçyüs düşüncesindeki Jen  Taoizm'deki Tao  Budizim'deki Nirvana  Hinduizm'deki Atman  Brahman ya da Çit'tir. Mistiklerin "kutsal hiçlik" veya "çok katlı sonsuzluk" diye adlandırdıklarıdır.

2) HER CANLI YA DA FARKLILAŞTIRILMIS HER CİSİM BÜTÜNÜN PARÇALARIDIR

Her varedilmiş olan  içinden çıktığı o ana planın ve bütünlüğün bütün özelliklerini  hatta özünü (değişik biçimler ve oranlarda) içinde taşır. Evrenin ana bilgi yığını  bütün canlılara dağılmış durumdadır. Bu özü içlerinde taşıyan ve saklayan canlılarda ana bilgi kaynağına yaklaştıkça  özleri daha net olarak belirir.

İnsan hiç bir şeyi yoktan var edemez. Bizler ancak evrende var olan o ana bilgi plakasının dalga boylarıyla ilişkiye girer ve o frekansın olanaklarından yararlanarak  gerçekleri keşfedebiliriz. Bu emek ve çalışmanın sonucunda elde ettiğimiz en önemli şey  ana kaynağa daha çok benzemektir. Yani ana Hologram plakasının çok küçük parçaları olan biz canlılara tutulan ışığın doğurduğu görüntü ana görüntüye ne kadar "net" olarak benzerse  o parça o kadar "değerlidir" diyebiliriz.

Bilim açısından ise Einstein "Birleştirilmiş Alan Teorisi"ni ileri sürdü ve ayrı kalan son iki gücün (yerçekimi ile manyetik güç) birbirinden ayrılamayacağını  ortaya çıkardı. Artık tüm evren "bir temel alan" gibi görünür. Orada her yıldız  her atom ve galaksiler  temelde bulunan uzay zaman birliğinin içinde bir dalgacık ya da kabarcık gibidir.

"Temel alan" kavramının Doğu'nun "Değişimler Kitabı"ndaki açıklaması şöyle: Temel olandan (Taeguk) olumluluk ve olumsuzluk (Yang ve Yin) oluşmuştur. Bir Yang ve bir Yin'in birleşmesi ise Tao olarak tanımlanır. Ve Tao bir "söz" dür. Bu kavrama ilişkin olarak Yuhanna İncilinde: "Başlangıçta kelam Allah idi. Her şey onunla oldu ve olmuş olanlardan hiçbirşey onsuz olmadı" denir.

Şeyh Bedrettin ise çağdaş bilimde "temelde bulunan uzay-zaman birliği" olarak adlandırılan gerçeği: "Evrende Tanrı'dan başka birsey yoktur" diyerek anlatmış 15.yüzyılda. Bilim söyle ekliyor: "Böylece doğanın görünüşteki karmaşıklığının yerini  derindeki birlik alır." Yine Şeyh Bedrettin: "Farklılık ancak dolayısı iledir ve kavramlardadır. Çokluk  hayallerden başka birsey değildir. Belirdiği yerlerin sayıca çok olması ile  Tanrı'nın da çok sayıda olması gerekmez. Her yerde ve her şeyde görünen aslında birdir ve aynı şeydir."

3) BÜTÜN BİLGİLER HER AN HER YERDEDİR

Eğer evren Holografik biçimde organize olmuşsa  uzay—zaman koordinatlarının ötesine geçilmiş olmaktadır. Böyle bir planda; geçmiş-şimdi ve gelecek aynı yerde  aynı anda bulunmaktadır. Ayrıca ana Hologram plakasında yer alan herşey  plakanın bütün zerrelerine kadar yayılmış demektir. Uzay ve zamandan bağımsız olarak her birim  her türlü evren bilgisini her alan alabilir ya da içinde hissedebilir  mistik olarak yaşayabilir. Ama bu ana bilgiden yararlanabilmek  kişilerin ruhsal olgunluk derecelerine ve de çok çalışmalarına  kendilerini geliştirmelerine bağlıdır. Yine Şeyh Bedrettin diyor ki: "Sonsuz olan gönül evreni  boyuna  çağına göre bir yüz gösterir  ivediye gerek yok. Her yemişin bir çağı vardır  ancak iyice çalışmak  boş oturmamak gerek." Kısaca  evren denen bu okyanustan herkes ancak kendi kabının büyüklüğü kadar su alabilir.

Bu bilgilerin ışığında  anlatılmaz gibi gelen bir çok şeyi açıklamak da mümkün olmaktadır. Örneğin; telepati önceden bilme  uzağı görme  falcılık ve benzeri olaylar  aslında var olan ve her an kullanıma açık bulunan Hologram plakasına kayıtlı bilgileri "başka bir gözle" görebilme yeteneğine dayanır. Paranormal fonksiyonlar  enformasyon'un başka türlü değerlendirilmesinden başka birşey değildir. Çünkü tüm bilgiler  zaman ve uzaydan bağımsız olarak  "her an her yerdedir."

Bilim diyor ki: Açığa çıkan bağlantıların ışığında yerçekimi gücüyle elektromanyetik güç  madde ile enerji  elektrik gücüyle elektrik  alan ve uzay ile zaman arasındaki ayırımlar yiter. Bunların tümü Einstein'ın evren olarak belirttiği dört boyutlu süreklilikte erirler. Böylece insanoğlunun yaşadığı dünya konusundaki bütün algıları ile gerçek konusundaki soyut sezgileri bir olur  evrenin derinliğindeki temel birlik açığa çıkar.

"Bütün algılar" ile "soyut sezgilerin" bir olması  insanın geldiği ilginç bir aşama olarak dikkati çekiyor. Başlangıcından  beri birbirine karşıt gibi duran pozitif bilim ile sosyal bilimler ve akıl ile gönül ilk kez aynı noktada buluşmaktalar.

Nitekim tarihe gözattığımızda  bir çok konuda sezginin  bilimin önünde gittiğini görüyoruz. Buddha; "Ruh hep önde gidendir  madde onu yakalayıp dünyaya çekmeye çalışır" demişti. 16. Yüzyılda ülkemizde yaşayan  bir halk ozanı olan Muhiddin Abdal da: " Muhiddinem  dervişem / Hak yoluna girmişem / Onsekizbin alemi / Bir zerrede görmüşem" diyor ve bilim burada sözü edilen bilgilere ancak yüzyıllar sonra varabiliyor. Gerçeğe varmada felsefe bilimden? şiir ve sezgi de felsefeden önde geliyor. Son zamanlarda bilimin yaptığı aşama ve evrenin Holografik kavranışı  artık sezginin bilimi  bilimin de sezgiyi dışlamadan hareket etmesine yol açacak gibi görünüyor.

İnsana hayatta bir çok şey  anlaşılamaz  garip ve bilinemez gibi gelir. Oysa bu  insanın duygularının ve algılarının zayıflığından doğmaktadır. Ayrıca  yine insanın kendi eseri olan bilimin ve onun getirdiği açıklamaların yetersizliği de buna eklenir. Yoksa  bütün olup bitenler anlamlıdır. Hepsinin bir nedeni ya da gerekliliği vardır. Evren'de dengesizlik  adaletsizlik ve hata yoktur. Önemli olan  bu güzellikleri ve adaleti kavrayabilecek ve de onlara uyum gösterecek olgunluğa erişebilmektir.

AALINTIDIR

: